5 Mart 2019 Salı

EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET MASKARALIĞI; Meğer bir ütopya ve nostalji imiş! (Bu makaleyi 9 Eylül 2008'de yazmış ve Ulusal ANAYURT Gazetesi ile ABD Merkezli Turkish News de yayınlamışım. Hele bir bakınız! O günden bu güne değişen, Emekçi ve EMEKLİ (kutsal insan unsuru) Lehine gelişen bir şey var mı? Acaba!.

EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET MASKARALIĞI 
Mustafa Nevruz SINACI (*)
İşe çok yakınlardan başlayalım.
Örneğin Hükümet, 1,5 milyon devlet memuruna, 15 Ağustos 2008'den geçerli olmak üzere “ek ödeme ve iyileştirme zammı” yaptı.
Ek zamlar, hiçbir adalet, ilke, eşitlik ve hukuk kriteri gözetilmeksizin 126 YTL ile 200 YTL arasında kararlaştırıldı ve resen uygulandı..
Mahsup ve intibakı müteakip dışa vuran bazı haber ve havadislerse göre uygulama tam bir şok ve şaibe yaratır cinstendi. Vakıa açıklanan zam ile uygulananlar arasında çok büyük uçurum, adaletsizlik, haksızlık ve çelişkiler vardı. Üstelik sendikalarla mutabık kalınarak kamuoyuna ilan edilen intibak, tahakkuk ve mahsup tabloları gerçekti ama ortaya çıkartılıp kamuoyuna açıklanamadı!
Araştırın. Başta sendikalar olmak üzere, sorumlu mercii ve merkezlerde birikmiş, gazetelerin ilgili köşelerine düşmüş ve internet sayfalarında binlercesi yayınlanan itiraz, ihbar ve şikâyetler var. Piramidin tepesinde yer alan “değeri nadir” (!) gürühtan gayri hiç kimse hayatından, maaşından ve Ağustos’ta aldığı “EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET” zammından memnun değil.
Bir inceleyen, araştıran, sebep ve hikmet soran oldu mu?
Duymadım. Sanmıyorum. 
SARARAN, MORARAN SENDİKALAR
Kendilerini “yalan yere” asılsız, mesnetsiz ve sahtekârca “Sivil Toplum” olarak lanse edip tanıtmağa, çalışanı aptal, halkı cahil ve kamuoyunu geri zekâlı yerine koymaya alışan ve her fırsatta sözde hükümete çalım attı görüntüsü vererek; “Sarı sendikacılık” ve “Sendika ağalığını” böylece kamufle etmeye-örtmeye çalışan sendikalar hayatlarından çok memnun.
İCRAATA BAKIN!
İcraatın adı: “İNŞALLAH” eşit işe eşit ücret uygulamasına geçmeye hazırlık.
(Nitekim ilgili Kanun Hükmünde Kararname de, nihayet 03 Eylül 2011’de çıktı)-(**)
Bilinen amacı: Kıdem, ehliyet ve liyakat gibi ortak ve objektif kriterleri baz alıp; İnsanlara “İnsanca yaşam” standartları, vicdani normlar, adalet ve hukuk ilkelerine uyumlu maaş ve ücret ödemek; Cari maaş ve ücretler arasında ise norm ve standart birliği sağlamak.
Sözde bu ek ödeme iyileştirmeleri 3 ya da 4 yıl boyunca devam edecek ve en geç 4 (dört) yılsonunda kamuda “eşit işe eşit ücret” ilkesi hayata geçmiş olacaktı!..
İŞTE ADALET BU! (değil mi?) DEĞİL!..
AKP ve yandaşları “işte adalet bu” diyorlar. Propaganda böyle.
Peki, çalışana ortalama 150 ytl iyileştirme zammı yapıp, kahir ekseriyeti tam bir zulüm eziyet, azap ve işkence içinde hayatını idame, hatta şeref-haysiyet, onur ve erdemini koruma mücadelesi veren “EMEKLİ” ye niçin muadil bir iyileştirme (ile 2000 yılı ve sonrası emeklilere intibak) yok?
NEDEN SÜREKLİ “EMEKLİ” DÜŞMANLIĞI!
İktidar Partisi, yandaş, yoldaş, bakan ve hükümet sözcülerinin konuyla ilgili açıklama, duyuru ve deklarasyonlarına baktığımızda; Sanki personel ücret politikası, çalışma hukuku, iş barışı, maaş-ücret ilke, norm, kriter ve standardında ‘büyük bir adalet reformu’ yapılmışçasına keyifle konuşuyorlar.
Bir de; “Bunu ilk biz yaptık” deme riyakârlığı yok mu!?..
Ne büyük bir aymazlık, dalalet, kendini beğenmişlik, cehalet, gaflet ve “kutsal insan unsuruna” bile, bile hıyanet ve ihanet” ..
EN HAKİKİ HAK SAHİBİ:
Bu eylem ve söylemi tam bir utanmazlık, aymazlık ve şımarıklıkla dillendiren zat; ülkeyi bu günlere taşıyan, eser ve nesillerin sebep ve hikmeti olan EMEKLİLER’e lâyık gördüğü insanlık dışı muamele, haksızlık, yolsuzluk, kamu adına “görevi ihmal”, aleni yolsuzluk, istimal ve suiistimali hiç görmüyor. Yaptığı haksızlık, adaletsizlik, gasp ve irtikap suçunun farkında bile değil. Üstüne üstlük:
“EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET POLİTİKASIDIR BU” DİYOR.
Bunu böylece haykıran, Allahtan korkmayan ve kuldan utanmayan Politik-ACI’ nın; Zaten SGK bünyesinde birleşmiş olan bütün emeklilere seyyanen ve en az 150 YTL maaş artış ve iyileştirme (gerçek adı telâfi) zammı yapmalıdır ki, eylemi imanla, söylemi ilimle bir olabilsin. Aksi taktirde insanlara haksızlık ve adaletsizlik yapıp, bunu yalanla gizlemeye çalışmak mürailik, kafirlik, insan dışılık ve insanlık düşmanlığı değil de nedir?
Bunun neresi “mevcut veya müstakbel” EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET politikası?
ÇOK GARİP BİR DURUM DAHA VAR!...
Evet. Ortada çok garip bir durum var. Anlaşılmaz derecede mantıksız. Açıklanması ve izahı kabil olamayacak biçimde esrarengiz bir vaziyet. Adeta siyasette vaki “akıl tutulması”, “mantık ve mantalite dumuru” yahut: Gizli iştirak, işbirliği ve “her şeye rağmen çıkar ortaklığı” gibi bir şey. Gerçek şu ki: Anadolu’nun deyimi ile:
“ORTADA BÜYÜK BİR PUŞTLUK VAR”…
Ana muhalefeti, yavru muhalefeti, partisi-pırtısı, stk’sı dâhil kimse bu ve buna benzer binlerce haksız, yolsuz, adaletsiz, ahlaksız ve hukuksuz uygulamalarla ilgilenmiyor. Güney ve doğuda güvenlik uğruna vaki en küçük bir tasarruf insan haklarına aykırı bulunur ve sayılırken; Bu Karen Fog’cu, Soros’çu, açık toplumcu dernek, vakıf ve sair gönüllü-gönülsüz sivil toplumcu fetocu-metocu, İslâmcı nam “insanlık, demokrasi, adalet, hak-hukuk ve eşitlik düşmanı” gürüh ne yapmakta?
El cevap: Bilinmiyor.
Bilinen tek şey: Türkiye de insan hakkı, adalet ve hukuk örgütü olmadığıdır.
İktidar güya adaletli olmaya veya mahsuscuktan böyle bir görüntü vermeye çalışıyor.
Hani şu anda her ne kadar AB’den icazetli olsa da, ülkesinde şaibeli, zanlı, Anayasa Mahkemesinden cezalı ve sabıkalı ya!.. Üstelik beş ay sonra yerel seçim var. O nedenle “Adalet ve hukuk” adeta bir tenezzül ve tevessül meselesi gibi akla geliyor. Adalet ahlâkı konulu sanal gündem oluşturulmaya çalışılıyor. Fakat bir türlü başarılı olmuyor. Maya bozuk olsa gerek. Tutmuyor. Hak ve adalet konulu her teşebbüs, ya bazı AKP’lilerin dişine takılıyor, çıkarlarına uygun düşmüyor veya akim kalıyor. Söylemler halk tarafından takiyye, çifte standart, onur kaybı, ilkesizlik ve mürailik olarak algılanıyor. Şüphe, endişe ve tereddütle karşılanıyor, yaşanan ıstırap çoğalıyor. İtimad, itibar ve güven azalıyor ve artık “asla gerçekleşmeyeceği bilinen” vaatler kabul görmüyor.
İMAN VE AMEL UYUŞMAZLIĞI
Güvensizliğin ana nedeni ilkesizlik, sorumsuzluk, aleni yalancılık ve beceriksizlik.
Bu bir iman ve amel uyuşmazlığı, eylem ve söylem çelişkisi, yönetimde değer kaybı, istikrarsızlığı içselleştirme ve paralize toplum yaratma çabası, kalite erozyonu, manevi ve moral çöküş!.
Özellikle inisiyatif zaafiyeti ve kontrolün elden çıkmasıdır. Başka bir anlamda hâkimiyet yerini zeval ve maluliyete terk etmek üzeredir veya etmiştir. Başka türlü 2008 yılı Ocak ayından bu yana görülen derin tenakuzun, haksızlık-yolsuzluk ve yozlaşmanın vukuu kabil ve izahı mümkün değildir. Başarısızlık, adaletsizlik, haksızlık ve yolsuzluk had safhadadır.
Örneğin: Ocak ayından bu güne temel girdilere yapılan zamların mürekkep miktarı % 50’leri aşmakta bunun kümülatif yansıması % 100’e varmaktadır. 1 Ekim’den geçerli olmak kaydıyla elektriğe yapılan % 34’lük zamdan sonra ülkemiz dünyanın en pahalı ve en fakir-fukara devletleri arasına kalıcı olarak itilmiştir. Buna paralel olarak dünyanın en adaletsiz, kalitesiz, zalim ve kabiliyetsiz hükümeti de bizim hükümetimiz olmaktadır. Zira ülke eliti, çıkarcı, seçkinci, hırsız-yolsuz, kasanın ve masanın kıdemli mütegallibi melânet bir azınlığın değil; Halkın kahir ekseriyeti ve tabanın zenginlik refah ve mutluluğu başarının sebebi hikmeti, onayı-tescili ve göstergesidir.
Resmi devlet kurumunun 4 kişilik aile için 225 ytl asgari geçim hesabına cüret ettiği; Ağustos ayı enflasyonunun “eksi” çıkartıldığı; Yıllık enflasyonun % 11-12 civarına çekildiği; Çalışana yapılan iyileştirmenin emekliye yapılmadığı bir ülkede erbab-ı fazilet kalmamış demektir. Şu hale nazaran bundan böyle “eşit işe eşit ücret”, “ücretin tam karşılığı hizmet”, “adalet, hakkaniyet ve hukuk”, “namuslu-dürüst piyasa serbest rekabet” gibi kelime ve yüksek değer ifade eden kavramları ağzına alabilecek “umuru devletten” insanlar; Namuslu, dürüst, demokrat, adaletli ve faziletli yöneticiler kalmamış demektir.
Yani, ülkede bir maskaralık hüküm sürmektedir. Hâkimiyet elden çıkmış gibidir.
Zira hükmün hikmeti zail olmuş ve yönetim zalimlere kalmış görünmektedir.
ŞURASI ASLA UNUTULMAMALIDIR: 
İnsan, devlet için değil; Devlet, İNSAN İÇİN vardır. 
Ne demiş ATA'larımız: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
(*) Ankara, Ulusal ANAYURT Gazetesi: 09 Eylül 2008
(**) 09 Eylül 2008, İlgili KHK: 03.11.2011